Kayıtlar

Dönemeç

 Gündüzlerce süren kavgalar, suyun altında uykuda bekleyen inciyi etkiler mi? Güneş parlamayı kesse, ay yüzünü büker mi? Zamanı çeksek ucundan, akşamları sabaha kavuşturbilir miyiz erkenden? Ateş üfleyince sönüyorsa, varlık ne kadar değerli? Geceler örtü olunca yeryüzüne, savaşlara ara verilmeli. Düşünceler denizde erimeli. Hap gibi yutulmalı neşeler. Daralınca bir bardak su, biraz hava! Yeşile kırmızı karışınca ağlasın tüm balıklar. Suya karışsın tüm gözyaşları. Yavaşlasın gemiler. Saygıyla eğilen rüzgar, havalandırsın tüm öfkeyi. Havalandırsın ki yıkılması gerekenler yıkılsın. Bir daha yeşile kırmızı karışmasın. İnciler kararmasın. Ay ağlamasın. 

Yol

Belki tek bir dokunuşuyla anın kendine gelirsin. Belki seni iten el, yine de yalnız sensin. Hayat sana sunduklarını saklıyorsa aramak neden zor? O sunarken zorlanmıyorsa, artık koşmaya, aramaya, çoğalmaya başla. İçimdeki canım küçük ben, Kaldığın yerden devam! Yolunu ellerimle açıyor, seni çok seviyorum. Gözündeki ışık sönmesin diye, ateşi harlıyorum. Hızın kesilmesin diye, yolun çakılını ayıklıyorum. Koş gel benimle! Varmak değil amaç çünkü, amaç, yol. Yolda berabersek bize ne elem!?

Atlas'ın Hikayesi

Resim
Olanlar oluyordu ve zaman akıyordu. Atlas'ın hikayesi, bir beynin kıvrımlarında, yazılmayı bekliyordu. Atlas milyonlar içinde tek bir taneydi; ama, tıpkı her bir tane gibi, çok önemliydi. O bu dünyadan geçmiş bir garip Atlas'tı. Kendi gitti, hikayesi uykuda, hayata dönmeyi bekliyor. Kime dokunur, kimin yarasına tuz olur, kime cesaret, kime hüzün, kime umut olur bilinmez. Hikayeler böyledir: Bir duyduğunuzda bir şey hissettirmese de, bir sonrakinde vurur. Olanlar oladursun, zaman akadursun! Atlas bizi izlediği yerde gülümserken, hikayesi ışığı bir an önce bulsun! Bugün buna milat olsun! Duymayanlar duysun: Atlas'ın hikayesi yazılıyor!

Su Akıntısı

Resim
"Kuru dallar çoktan bırakmışken izlerini cama, Yaşayacak ne kaldı ki? Artık başlamalı yaşama alışmaya." "Kimsin?" diye sordu biri, Aynı biri cevapladı: "Bilsem sormazdım ki!" Yaşam kendini ararken girilen su akıntıları, Dalları kuru sananlara işte bunu hatırlatmalı!

Kayıp Kitap

Resim
Merdivenleri çıkıp orta kattaki büyük odanın ortasında durdu. Sağında ve solundaki kitaplıklarda hızlıca göz gezdirdi. Bulamadı. Ceketini çıkarıp çalışma masasının yanında duran koltuğa attı. Kravatını gevşetti. Masasının üzerindeki zarfı fark etti. Hışımla kenarda duran gümüş zarf açacağını aldı ve zarfı yırtarcasına açtı. Öfkesi ikiye katlanmış olarak mektubu tekrar masaya bıraktı ve yine kitaplıklardan birine yöneldi. Önce bakmaya nereden başlayacağını düşündü. En sağdaki kitaplıktan sırayla bakmaya başladı. Baktığı kitapları odanın ortasında duran halının üzerine fırlatıyordu. Kitaplarıyla ilişkisi herkese ilginç gelen biri için bu çok fazlaydı. Gerçekten öfkeliydi anlaşılan. Birden, içeriye yaklaşık beş dakika önce, elinde çay tepsisiyle girmiş ve hiç ses çıkarmadan şaşkın şaşkın bakışlarla olanları anlamaya çalışan hizmetçiye yöneltti çılgın bakışlarını. Hizmetçi donmuş kalmış halinden hızla sıyrılıp, tepsiyi masaya bıraktığı gibi merdivenlere doğru yürümeye yeltendi; ancak bun

Çiçekleri Toplamak

Resim
Yol karanlık, yokuşlu... Biraz düze çıkınca ferahlıyor, sonra ortaya çıkıveren yokuşla yola devam ediyorum. Gece, zifiri karanlık. Dost ağaçlar, ürkütücü gölgeler yaratıyor: Hem zihnimde, hem bedenimde, hem de duygularımda gölgeler... Sinek kovar gibi, ellerimle kovalıyorum gölgeleri başımdan. Hızla yürüyüşüme devam ediyorum. Duramam! Ufukta varmam gereken yeri, neresi olduğunu bile bilmeden, görebilmek için gözlerim kocaman. Gözlerim koca iki kara delik gecenin içinde. Kafamın ardında sürekli değişen bir müzik: Kah neşeli kah kasvetli. Tökezliyor ruhum. Aydınlık mı o? Güneş, yavaşça yükseliyor ufukta. Işık, kemiklerime dolmakta. İçten içten ısınıyorum. Işık, hediyesiyle geliyor: Yol kenarları rengarenk, birbirinden güzel çiçeklerle dolu. Açılıveriyor kafamın kapağı; çiçekleri topluyorum.

Fotoğrafın Öyküsü

Resim
Birden izlendiğini fark etti. Bu, onun için çok yeni, yeni olduğu kadar da garip bir duyguydu. Kahvesinden bir yudum aldı. Kapı çalıyordu; ama açmaya hali yoktu. Ayağa kalkıp banyoya yöneldi. Suyu açıp giysileriyle küvetin içine oturdu. Hızla akan soğuk suyun altına girdi. Yüzünü buruşturarak gözlerini kapadı. “Sadece birkaç saniyem kaldı.” diye düşündü, “Birkaç saniye sonra tamam!” Soğuk su kendine gelmesine yardımcı olmuştu. Ayağa kalktı, üzerinden sular damlayarak küvetten çıktı. Banyo halısının sırılsıklam olmasına aldırmadan, klozete doğru yürüdü, yere çöktü. Kusmaya başladı. Kapı hala çalıyordu, belki de çalmıyordu; bu da bir sanrıydı. Ayağa kalkıp lavaboda ağzını çalkaladı. Başını kaldırdığında aynada kendini gördü: Gözlerinin altı mosmordu, saçlarından sular damlıyordu, yüzüyse çok solgundu. Görüntüsü ona komik geldi, gülmeye başladı. Saçlarını elleriyle geriye atarak, gözlerinin içine süzülen damlaları engelledi. Banyodan çıktı. Radyoyu açtı. Kapı artık çalmıyordu. Mut