Ding dong!

Bir gün kapı çalar, koşa koşa açarsın, o da ne! Yalnızlık, elinde bavulu çat kapı çıkagelmiş! "Birkaç gün kalmaya geldim." dese de kim bilebilir ki kaç gün kalacak. Hem belki yine alevlenir aşk ve hiç gitmez kalır.

Bir gözün bavulda beklersin; bakalım sana ne getirdi gelirken, bavulda sana özel birşey var mı? İlham, dinginlik, yaratıcılık, parıltı... Acaba hangisi?

Odaya yerleşti mi bir kere, ne telefon, ne kapı, duymazsın hiçbirinin sesini. Uzun sohbetler başlar, odadaki tek ses budur; sen ve yalnızlık.

Hep mi umulmadık zamanlarda gelir bu yalnızlık, çağrıldığında hep meşguldür.

Sonra bir ses daha duyarsın odada: Rüzgar camı tıklatır içeri girebilmek için kıskanç kadınlar gibi. Hiç yüzü gülmemiş... Zaman akar gider. Hiç sektirmez yalnızlık; çantasında gurur ile birlikte, senede en az iki kez uğrar.

Hep bir işaret arayan sen o gelince anlamlar yüklemeye başlarsın. Yaratıcılığın körelmiştir, bilersin. Bilersin ya...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dönemeç

Fotoğrafın Öyküsü